Ege Üniversitesi(EÜ) Etnografya Müzesinde, “Deneysel ve Klâsik Fotoğraf Atölyeleri” aktifliği düzenlendi

Proje yürütücülüğünü EÜ Etnografya Müzesi Müdürü ve EÜ Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Kısmı Dr. Öğr. Üyesi Dilek Maktal Canko’nun yaptığı atölyede konuşmacı olarak Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Kısmı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Simber Atay ve Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Sanat Kısmı Fotoğraf ve Görüntü Ana Sanat Kolu Öğretim Üyesi Doç. Dr. Burcu Böcekler yer aldı.

Bornova Suphi Koyuncu Anadolu Lisesi ve Bornova Yavuz Sultan Selim Ortaokulu öğrencilerinin katıldığı atölye üç kısımda gerçekleştirildi.

Dr. Öğr. Üyesi Maktal Canko, açılış konuşmasında “Bugün üç atölyemiz olacak. Fotoğraf üzerine keyifli bir gün geçirmeyi umuyoruz. Bilhassa ilkokul ve ortaokul öğrencilerine müze hakkında düşündürmeyi, fotoğrafı sevdirmeyi ve fotoğraf hakkında detaylı bilgi vermeyi hedefliyoruz” diye konuştu.�

         Müze, sözünün etimolojik açıklamasını yaparak sunumuna başlayan Prof. Dr. Simber Atay, “Mnemosine, Klasik Yunanca’da melek tanrıçadır. Mnemosine’nin elinde sembolik ve mitolojik olarak iki adet ışık veren lamba bulunur. Bu da bize bellek ve ışık ortasında bir ilişkinin olduğunu gösterir. Öbür tarafta bir hercai menekşe bulunur. Hercai menekşenin çeşit çeşit manaları mevcuttur. Bunlardan biri de hatırlamadır. Lakin Mnemosine’nin temsil ettikleri yalnızca hatırlama ve bellek değildir. Tıpkı vakitte bağlantısı de eklemeliyiz. Zira her şeyi hatırlamak yetmiyor tıpkı vakitte hatırlanan şeyin iletilmesi, paylaşılması ve vakitlerin ötesine taşınması gerekiyor. Onun için Mnemosine hem belleği hem de irtibatı temsil etmektedir. Mnemosine’nin dokuz adet kızı vardır. Her biri farklı bir sanata karşılık gelmektedir. Bu kızlar ilham perileridir ve ‘Musalar’ olarak anılmaktadır. Musaların her biri insanoğlunun bilimler ve sanatlardaki yaratıcılığına karşılık gelmektedir. Musaların meskeni de müzelerdir. Etimolojik olarak oraya dayanmaktadır. Bu terim 17.yy’dan beri kullanılmaktadır. Daha öncesinde müze sözü kütüphaneler için de kullanılmaktaydı” dedi.

“Antropoloji insanoğlunun kökünü inceler”

Antropoloji hakkında bilgi veren Prof. Dr. Atay, “Heredot, tarihin kurucusu ve birinci tarih müellifidir. En başlı özelliği antropolojinin kurucusu olmasıdır. Heredot’un kitabı dokuz kısımdır. Her bir kısım Musaların ismi ile başlar. Zira kitabında bu tarihte Persler ile Yunanlar ortasındaki savaşları anlatır. Ama bu savaşları o denli bir anlatır ki onlarca kavim, kültür iç içe geçmiştir. İnsanoğlunun kökü incelenmektedir. Antropoloji, insanoğlunun kültüdür. Farklı vakit ve yer koordinatlarında incelenen bir bilimdir. Biz, nereden gelirsek gelelim kim olursak olalım nasıl bir öykümüz olursa olsun bizi birbirimize bağlayan şeylerden biri antropoloji ve etnografıdır” dedi.      �

“Fotoğraf tekniğinin vakit yolculuğu”

         Fotoğrafın tarihçesi ve teknikleri ile ilgili bilgiler veren Doç. Dr. Burcu Böcekler, “Fotoğraf, 1827 yılında icat edilmiştir. Birinci fotoğraflar siyah beyazdır lakin 19’uncu yüzyıl, çeşitli kimyasalların üzerine çalışılan çok fazla araştırmaların yapıldığı bir devirdir. 1843 yılında diğer bir teknik icat ediliyor. Olağanda fotoğraf, gümüş kimyasalların olduğu bir tekniktir. Lakin bunun yanında demir tuzlarının ve farklı tuzların kullanıldığı teknikler de icat edilmiştir. Bu tekniği icat eden Herschel’dir. Kendisi birebir vakitte gök bilimci, matematikçi, kimyager ve müzisyendir. Çok taraflıdır. Bu tekniğe nazaran, bir objeyi fotoğraf kâğıdının üzerine koyup güneşle pozladığınızda imaj elde ediyorsunuz. Herschel, bu tekniği icat ediyor. Daha sonra dünyadaki birinci bayan fotoğrafçı olan Anna Atkins, bu tekniği botanik alanında uyguluyor. Bitkileri ışığa hassas yüzey üzerine koyuyor ve onun imgelerini elde ediyor. Denizdeki yosunlar ve çeşitli bitkilerle ilgili çok sistematik bir çalışma sürdürüyor” dedi.

         Konuşmaların akabinde öğrenciler, Prof. Dr. Atay ve Doç. Dr. Böcekli’nin rehberliğinde fotoğraf uygulamaları yaptılar.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı